Yücel Şehitleri Anısına

Dün gece bir rüya gördüm. Bir salondaydık hepimiz. O kadar soğuk değildi iskemleler. O kadar alışmış olmalıyız ki soğuğa, inanın soğuk gelmemişti. Ülküdaşlarım dışında tanıdık yüzlerde vardı salonda. Bir tiyatro oynanıyordu sanki orada. Yüzü kararmış bir grup insan bana ve arkadaşlarıma doğru bağıra bağıra konuşuyor ve sanki birilerine bir şeyleri kanıtlamak zorundaymış gibi bize doğru parmak sallayarak bir şeyler söylüyordu. Kalkamıyorduk iskemlelerimizden. Görünmez çivilerle çivilenmiştik sanki o iskemlelere. Her birimizin yanında kasaturaları takılmış silahlı askerler vardı. Karşımızdakiler konuştukça kimileri içten içe sırıtıyor, kimileri ise bize acıyarak bakıyordu ve içten içe ‘Hey kendinize gelin, ne suçları var bu insanların. Kimi öldürmüşler, nereyi patlatmışlar ya da ne zarar verdiler ki bu kadar kızgınsınız onlara. Tek suçları dillerini özgürce konuşmak ve dinlerini özgürce yaşamak istemeleri ve benim gibi, salonda bulunan diğerleri gibi, hatta ve hatta heyet dediğiniz şu mizansende yardımcı rol alanlar gibi TÜRK olmaları mı?’ diyordu. Tüm bunlar geçerken beynimin hücrelerinden (dedim ya rüyadayım ama bir kâbus sanki arkadaşlarımın ve benim üzerime karabasan oturmuşçasına bir kâbus adeta) yan gözle bakabildim arkadaşlarıma. Salonda içimi ısıtan tek şey arkadaşlarımın aydınlık yüzleriydi. Tam o sırada birden bir alkış tufanı koptu salonda. Ellerini delicesine birbirine vurmaya ve gülmeye başlamıştı salondaki güruh. Neyi kutluyorlardı acaba? Derken ismim okundu ben ve yanımdaki üç ülküdaşımın. İdam demişti karşımızdakilerden biri. Uyanmak istedim bu kötü rüyadan ama nafile uyanamadım. Anladım ki bu ben ve yanımda oturan Ali Abdurrahman, Nazmi Ömer, Adem Ali’nin uyanıkken gördüğü son rüyaymış. Evet kendimi tanıtmadım sizlere. Ben Şuayb, Şuayb Aziz. Sizler çok iyi tanırsınız beni ve benim gibi şahadet şerbetini içen kardeşlerimi.
27 Şubat tarihi Makedonya topraklarında Türk ve Müslüman oldukları için şehit edilen Yücel mensuplarının ölüm yıl dönümleri. Peki ne oldu da yukarıda isimleri zikredilen dört vatan evladı ölüme mahkûm edilerek katledildi?
18.yüzyıl ve sonrası dünya siyasi tarihinde milliyetçilik akımlarının ayyuka çıktığı bir dönem olma özelliği gösterir. Özellikle 20.yüzyıl ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin güçten düşmesi ve dünya siyaseti üzerinde söz sahipliğini koruyacak askeri gücünü kaybetmesi ile birlikte kötü yönetilmesi, Osmanlı toprakları üzerindeki milliyetçilik akımlarının hızla yayılmasına ve Balkan Savaşları sonrasında Balkan topraklarının elden çıkmasına sebebiyet vermiştir. Balkan Savaşları sonrasında ve Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan Türkiye topraklarına göç etmeyen ya da edemeyen Türkler Balkan coğrafyasında özellikle de Makedonya topraklarında sistemli bir şekilde yapılan asimilasyona maruz bırakılmışlardır. Beş yüz yılı aşkın süredir Türk’e ait olan topraklarda yönetimi ele geçiren Slav ırkına mensup bazı kimseler sanki tarihten öç alırmışçasına Müslüman Türkleri yerlerinden etmeye ve asimile etmeye çalışmışlardır. Alman işgali esnasında Bulgar yöneticiler tarafından yürürlüğe konulan yaptırımlar Yugoslav Prensliği döneminde de devam etmiş ve Mareşal Boris Tito öncülüğünde kurulan Yugoslavya Federasyonu döneminde yapılan müdahaleler Türkler için adeta bir ölüm kalım mücadelesi halini almıştır.
Makedonya’da yaşayan Türkler kendi dil, örf ve adetlerini özgürce yaşamak ve bunları gelecek nesillere aktarabilmek adına bir birlik kurmayı ve bu birliğin etrafında toplanmayı uygun görmüşlerdir. Alman işgali esnasında yani 1941 yılında temelleri atılan teşkilatın resmi olarak kurulması 1945 yılında olmuştur. Teşkilata Yücel isminin verilmesi rastgele bir olay değildir. “Yücel” kelimesi bir emir kipidir. Tarihi boyunca hiçbir millete nasip olmayan ve sadece Türkler tarafından kurulan 16 devletin tüm karakteristik özelliklerini barındırarak üyelerinin ve Makedonya da yaşayan tüm Türklerin özgürlük duygusunun perçinleyen bu kelime bir sembol niteliği taşımaktadır.
Türklük ve Müslümanlık uğruna gerekirse canlarını vermeye silah ve Kur’an üzerine yemin ederek üye olunan bu teşkilat aktif olarak çalıştığı 1947 yılının Ağustos ayına kadar Türkçe eğitim veren okullar ve okullarda öğretmen olarak görev yapacak öğretmenler yetiştirmiş, Birlik adında bir gazete çıkarmış, çeşitli tiyatro oyunları sahneye koymuş ve sportif faaliyetlerde bulunmuştur. Türk halkının dirençlerini bu şekilde sağlam tutmaya çalışan Yücelciler her ne kadar yeminlerini ederken silah ve Kur’an a el basmışlarsa da hiçbir şiddet eyleminin ya da kanunsuzluğun aktörleri olmamışlardır.
Yücel Teşkilatı üyeleri; milliyetçi akımları kendine düşman edinen Sosyalist Yugoslav Hükümetinin mesnetsiz suçlama ve iftiraları ile Türkiye lehine casusluk yapmak nedeniyle göz altına alınarak yargılamanın yapılacağı tarihe kadar yaklaşık 6–7 aylık süreç içerisinde türlü işkencelere maruz bırakılarak rejimin yandaşları tarafından itirafa zorlanmışlardır. 7 gün süren mizansen bir mahkeme ile yargılanan 16 Yücel mensubundan yönetici konumunda bulunan Şuayb Aziz, Ali Abdurrahman, Nazmi Ömer ve Âdem Ali idama mahkûm edilmiş ve diğer üyeleri ise çeşitli hapis cezaları ile cezalandırılmıştır.
Haklarında idam kararı verilen Şuayb Aziz, Ali Abdurrahman, Nazmi Ömer ve Âdem Ali 27 Şubat 1948 günü kurşuna dizilmek suretiyle katledilerek şehit edilmiştir. Yapılan tüm çalışmalara rağmen bu dört şehidin defin yerleri bugüne kadar tespit edilememiştir. Yaşanan bu olaylardan sonra (Eren Atala Eriş’in ‘Yücelciler Yugoslavya’da Gizli Türk Teşkilatı kitabında ifade ettiği gibi) Makedonya’nın Türk ahalisi ‘Sessiz Göç’ler ile ana vatan Türkiye’ye göç etmişlerdir. Türkiye’ye göç eden Yücel Teşkilatı’nın hayatta kalan üyeleri Rumeli Türkleri ve Yardımlaşma Derneği’ni kurarak Şehit edilen Yücel üyelerini her sene 26 Şubat tarihlerinde düzenledikleri çeşitli etkinlikler ile anmışlar ve bu yiğitlerin tarih sayfalarındaki hak ettiği yeri alması için çaba sarf etmişlerdir.
Bu vesile ile şehadete erişlerinin 75. yılında şehitlerimizi rahmetle anıyor ve kendimize şu sözü veriyoruz; ‘Dünya döndükçe biz Makedonya Türkleri sizleri hiç unutmayacağız’. Ruhlarınız şad olsun…
Kadir KURTULMUŞ
Doktorant -Tarih Programı
T.C. Gümüşhane Üniversitesi